03:52
0

1
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN (S.A.V.)
KOKU KULLANMASI, KONUŞMASI, GÜLMESİ, UYKUSU, MÜHRÜ, OTURUŞU
Rasul-i Ekrem (s.a.v.) Rengi görünmeyen ve başkalarını rahatsız edecek derecede ağır olmayan güzel kokular ikram edilince severek kullanır, Reyhan çiçeği gibi güzel kokulu çiçekler ikram edilince geri çevirmezdi. Yavaş yavaş konuşur, her sözün arasını ayırt ederdi, hatta dinleyen onu ezberleyebilirdi. Çok iyi anlaşılması gereken sözleri üçer defa tekrarlardı.
O’nu dinleyenler arasında konuyu anlamayan kalmazdı. Konuşurken muhatabının (karşısındakinin) akıl ve anlayış seviyesine dikkat ederdi. Hz. Aişe (r.a.) : “Rasulullah (s.a.v.) sözü, sizin birbirinize zincirlediğiniz gibi oyalayarak söylemek itiyadında değildi. O, sözü ayıra ayıra söylerdi ve söyledikleri, dinleyenlerin gönüllerine sinerdi.” (Buhari) Rahatsız edici ölçüye varan bir aşırılıkta gülmezdi. O’nun (s.a.v.) gülmesi tebessümdü. Her tebessüm edişinde dişleri inci tanesi gibi görünürdü. Abdullah b. Haris :”Rasulullah’tan (s.a.v.) daha çok tebessüm eden kimse görmedim.” Sağ tarafına, sağ yanı üzere yatarak uyurdu ve şu duayı yapardı: ”Ya Rabbi! Beni, kullarını tekrar dirilteceğin günde koru.”
Yatarken şu dualardan birini yaptığı da söylenir: “Allah’ım ! Senin adınla uyur, senin adınla uyanırım.” Allah’a (c.c.) hamd olsun. Bizi yedirdi, içirdi, ihtiyaçlarımızı giderdi, evlerimize sığındırdı (huzura erdirdi). Nice yaratıklar vardır ki, istedikleri ölçüde yiyecek içecekleri ve akşam olunca barınacak meskenleri yoktur.” Uykudan uyandığında ise şöyle dua ederdi:
“Allah’a (c.c.) hamd olsun ki, bizi uyuttuktan sonra uyandırdı, dönüş O’nadır.” Komşu devlet hükümdarlarına göndermiş olduğu mektupların
altını mühürlemek gayesiyle üzerinde üç satırda
“Muhammed Rasulullah” yazılı bir mühür kullanmaktaydı.
(O devlet başkanıydı) Yazı akik taşı üzerine işlenmiş olup,
mührün maddesi gümüştendi. Yüzük şeklinde olup,
Peygamberimiz (s.a.v.) onu parmağına takıyordu. Yazdırdığı
resmi evrakı mühürlemek için parmağından çıkarır,
mühürledikten sonra tekrar takardı. Vakar (olgunluk) ve teenni (acele etmemek)) üzere ve son derece dikkatli bir şekilde yürürdü. Yürürken ayaklarını yere sürtmez, sürüyerek gürültü çıkarmazdı.
2

Bir zorunluluk yoksa gereksiz yere güçlük verecek tarzda hızlı yürümekten de kaçınırdı. Diz üstü oturur, bağdaş kurar, bazen de uyluklarını karnına çekip ellerini dizlerinin üzerine bağlardı. Sırt üstü istirahat ederken edep mahallinin açılmamasına özen gösterirdi. Otururken – yemek yeme durumu hariç – sağ veya sol tarafına yastık koyup dayanırdı. Yemekte bundan kaçınmasının sebebi cahiliye geleneğinde bu tür oturuşun gurur ve kibir işareti sayılmasıydı. Gururlu değil, aksine mütevaziydi. Günlük hayatını yaşarken, konuşurken, yürürken, oturup insanlarla sohbet ederken sevimliliği ve güler yüzlülüğü ile dikkat çekerdi. O’nu (s.a.v.) gören Müslümanlarda bir iç huzuru ve O’na (s.a.v.) karşı derin bir sevgi saygı oluşurdu.
GİYECEĞİ, YİYECEĞİ VE EV DÖŞEMESİ Elbisesinin temiz ve tertipli olmasına önem verirdi. Giyiminde titizdi, dağınıklıktan hoşlanmazdı. Bir elbisenin kumaş olarak sağlam kalma süresi ne ise o süreyi tabii akışı içinde tamamlardı. Yeni bir elbise giydiğinde Allah’a (c.c.) hamd eder, bu yeni giysinin hayra vesile olmasını diler, elbisenin örttüğü organların şerrinden de O’na sığınırdı. “Rengi hafif bozuldu, boyasını hafif attı” diye herhangi bir elbiseyi giymezlik etmez, israfa kaçmazdı. Mümkün mertebe alacalı, aşırı desenli ve göze batan çiğ renkte elbiseler giymekten kaçınırdı. Estetiğe önem verirdi. Elbisesiyle övünmez, bu konuda lüks ve israfa kaçmazdı. Çünkü O’na (s.a.v.) göre elbise, “sıcak ve soğuktan korunmaya, insanlarla ülfete (dostluğa), toplum içine girmeye ve hizmete vasıta” idi. Giyecekle ilgili tutumunu,” temizlik, tertiplilik, estetiği gözetme, kendine yakıştırma, sadelik ve ihtiyacı karşılama” olarak özetleyebiliriz. Gerektiğinde O (s.a.v.), ibrişimden, yünden, pamuktan, hatta keçi kılından dokunmuş elbiseyi giyer ve tevazu göstererek, “Ben aciz bir kulum.” Buyururdu. Özel hayatında ihtiyari fakrı tercih etmiş, yani ekonomik açıdan orta sınıf bir Medineli gibi yaşamaya özen göstermiş, gücü daha fazlasına yettiği zamanlarda bile sadelikten ayrılmamış, ashaptan gelen ve daha ziyade Hz. Aişe (r.a.)’nin odasında kabul ettiği hediyelerin çoğunu yoksullara ve suffe öğrencilerine aktarmıştır. O (s.a.v.), Müslümanlara meşru olduğunu göstermek ve beslenmenin önemini vurgulamak için çeşitli gıdalardan yemiştir. Mesela tavuk eti, bazı kuş etleri, koyun etinden hazırlanmış kebap, kurutulmuş et (bir çeşit pastırma), süt, bal, peynir bunlardan bazılarıdır.
3

Yiyecekleri arasında zeytinyağı, sirke, kabak, tirit, kavrulmuş un ve helvaya da rastlıyoruz. Her gün aynı gıdayı değil de mümkünse farklı gıdalar almayı tercih etmiş, yemeklere zaman zaman biber, zencefil, tarçın gibi baharat çeşitlerini serpmiştir. O’nun (s.a.v.) sofrasında daima başköşede olan iki yiyecek maddesinden biri arpa ekmeği, diğeri de hurma idi. Bazen uzun süre bunlarla yetindiği olurdu. Yemekten önce ellerini, yemekten sonra hem ellerini hem ağzını yıkardı. Yemeğe besmele ile başlar, bitirdiğinde elhamdülillah derdi, sofrada çöpe atılacak herhangi bir yemek ya da ekmek artığına müsaade etmezdi. Yemek devam ederken müsaade almaksızın herkesten önce kalkılmasını doğru bulmazdı. Karnını tıka basa doldurmaz, herhangi bir yemeği beğenmezlik etmezdi; arzu ederse yer, etmezse yemezdi. Vakti müsaitse davete icabet ederdi. Suyu, dibi görülen kaptan içerdi. Bal şerbetini ve nebiz denilen bir çeşit hurma ve üzüm kompostosunun tazesini severdi. Örfte mevcut olan, divan, sedir, yatak, yorgan, ihram, ibrik, leğen ve bunun gibi ev eşyası kullanmış, ama en pahalısı olsun diye özel bir arzu beslememiştir. Elbisesi konusunda belirtildiği gibi bu alandaki prensibi “ sadelik, ihtiyacı giderme, tertiplilik ve temizlik” olarak sıralanabilir.
TERTİPLİ OLUŞU VE ESTETİĞE VERDİĞİ ÖNEM Düzenli yaşamaya özen gösterir, Müslümanlara da her hususta düzenli olmalarını ısrarla tavsiye ederdi. Bir gün Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in huzuruna saçı, sakalı birbirine karışmış bir adam geldi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) o kişiye saçını sakalını düzeltip gelmesini işaret etti, o da düzeltip geldi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
- Birinizin, şeytan gibi saçı başı dağınık olmasından böylesi daha iyi değil mi? Bir gün sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), üzerinde kirli elbiseler bulunan birini göstererek: “ Şu kişi, acaba elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?” buyurdu. Beden, elbise, yiyecek, giyecek, ev ve sokak temizliğine fevkalade önem verirdi. Kalp ve ruh temizliğinin önemini ısrarla belirtirdi. Bunun içindir ki “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği kişidir” buyurmuştur. “Konuşurken yalan söyleyeni, söz verdiği zaman sözünde durmayanı, kendisine bir şey emanet edilince hıyanet edeni” ikiyüzlülükle nitelemiştir. Çünkü bu eksiklik ve yanlışlıkları yapan Müslümanlar, güvenilir insan olmaktan uzaklaşırlar. Kalp hakkında da şöyle buyurmuştur:” Dikkatli ve uyanık olunuz! Bedenin içinde bir lokmacık et parçası vardır ki, iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o et parçası kalptir.”
4

“Allah güzeldir, güzelliği sever.” Hadis-i Şerif “Bir insan herhangi bir iş yaptığında, Allah o işin en iyi şekilde yapılmasını sever.” Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bir kabrin bile iyi kazılmasını ve cenaze toprağa verildikten sonra iyi örtülmesini ister. O, bir gün bir cenaze merasimine (ihtimal ki oğlu İbrahim’in cenazesine) gitti. Cenazeyi toprağa verdiler, üstünü örttüler, fakat kabirde bir kazılış hatası vardı, bir taraf eğri görünüyordu. Efendimiz (s.a.v.) bunun hemen düzeltilmesini istedi. Orada bulunanlar, “Bu ölüyü rahatsız mı eder?” dediler. Peygamberimiz (s.a.v.) bunlara şu cevabı verdi:
- Hayır, gerçekte böyle şeyler ölüyü ne sıkar, ne rahatlık verir, fakat bu, sağ olanların gözüne güzel görünmesi içindir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Müslümanların, düzenli, tertipli, bedeni ve kalbi tertemiz, estetik ve sanat duyguları gelişmiş olmalarını, yaptıkları işi en güzel şekilde yapmalarını ve bulunduğu toplumlarda her bakımdan güvenilir insanlar olmalarını isterdi.
TOPLUMLA İLİŞKİLERİ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); Yediden yetmişe her yaşta ve her meslekteki kişilere sıcak bir ilgi göstermiş, insanlar arasındaki ayrıcalıkları ortadan kaldırmış, oluşturduğu yeni toplumda herkese hakkını vermiştir. Müslümanları her gün daha mutlu, daha müreffeh bir hayat seviyesine ulaştırmak O’nun en başta gelen çabaları arasındadır. Müminlerin birbirlerini şefkatle kucaklamaları, samimi bir sevgi ile birbirlerini sevmeleri, bir binanın tuğlaları gibi birlik içinde kenetlenmeleri, sıkıntıda ve rahatlıkta, kederde ve sevinçte, üzüntüde ve neşede, darlıkta ve bollukta sarsılmaz bir dayanışma hissiyle birbirlerini desteklemeleri, birbirlerine haset etmemeleri, kin beslememeleri, gururdan kibirden kaçınmaları, gösterişten uzak durmaları, mahviyetli (alçak gönüllü/mütevazi) davranmaları O’nun başlıca tavsiyeleri arasındadır. Peygamberimiz’in (s.a.v.) toplum ilişkilerine hâkim kılmak istediği prensipler, “Adalet, şefkat, merhamet, müsamaha (anlayış/hoşgörü), cömertlik ve yardımlaşma…” gibi yüksek değerlerdir. Yoksullara çok yakınlık gösterir, zenginlere mağrur (kibirli) olmamalarını, sahip oldukları maddi başarıların fakirlerin emeklerini eseri olduğunu söylerdi. “Alnının teri kurumadan işçiye ücretini ödeyiniz!” buyurarak Müslüman işverenlerden, işçilerin emeklerini karşılığını şartlara göre en uygun biçimde ödemelerini ve haklarını gözetlemeleri ister, işçilere de yaptıkları işi en sağlam bir şekilde yapmalarını tembih ederdi. Bir gün, üst başlarından yoksul oldukları anlaşılan bir grup insan, Sevgili Peygamberimizi (s.a.v.) ziyarete gelmişti. Bu durumdan müteessir (üzgün) olan
5

Peygamberimiz (s.a.v.) derhal ashabını harekete geçirdi ve yoksul kimselere gereken yardımın yapılması sağladı. Toplumla ilişkilerde hitabet/konuşma önemlidir. Efendimiz (s.a.v.) ağır ağır, tane tane konuşurdu. O konuşurken söylenileni anlamamak mümkün değildi. Dikkatli bir şekilde dinleyenler adeta anlatılanları ezberleyebilirlerdi. Hitap ettiği kişiler sayıca az olsun çok olsun konuşmasında sade, zarif, tabii ve samimi bir üsluba sahipti. Davetlere mümkün mertebe katılır, her fırsatta insanların içine girer, onlarla iç içe, her konuda sohbet ederdi. Katıldığı yemekli davetlerde sırf arpa ekmeği ve hurma bile olsa onu şevkle yer ve ev sahibine herhangi bir sıkıntı vermezdi. Sık sık çarşıya pazara çıkar, dükkânlara uğrar, bazen ölçüyü tartıyı eline alarak nasıl tartılıp ölçülmesi gerektiğini esnafa göstererek, alışverişte dürüst olmalarını tavsiye eder, üretici ve tüketicinin aldanmadan alışveriş yapmalarını sağlardı. Kendi başına çözemediği problemi olan her kişi, endişesizce Peygamberimiz’in (s.a.v.) huzuruna girer, sorusunu sorar, cevabını alırdı. Hastalarla ilgilenir, geçmiş olsun der, ağır ise telkinde bulunur, cenazeye gider, yakınlarına taziye verir, teselli ederdi. Komşuyu düşünmenin ve komşuya iyilik etmenin imanın bir gereği olduğunu ashabına söyler ve her konuda olduğu gibi bu konuda da örnek olurdu. Peygamberimiz (s.a.v.) tabiatındaki yüksek nezaketin bir eseri olarak kadınlara da son derece nazik davranırdı; bu münasebetle, kadınlar, uygun zamanlarda kendisine hiçbir endişe duymaksızın başvurarak sorularını sorabilirlerdi. Efendimiz (s.a.v.) her yaştan insanlarla samimi olarak ilgilenmiş, onların davetlerine katılmış, aralarına girmiş, sofralarına ortak olmuştur. Toplumda birlik beraberliği gerçekleştirmiş, sevgi, saygı ve müsamahayı yaygınlaştırmış, bütün Müslümanların da bu anlayışı paylaşmalarını istemiştir.
Kaynak: Peygamberimizin Şemaili Ahlak ve Adabı (s.a.v.) Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL, Işık Yay. 2008
………………………………………………………………………………………………..
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
-

0 yorum:

Yorum Gönder